"... bütün insanlığı kucaklamak isterken, neredeyse bu dünyanın altında eziliyordu."
.
MURAT MENTEŞ: İnsanlığı kurtarmayı ister miydiniz?
UMBERTO ECO: Hayır. Yaşlandıkça, insanlarda hazzetmez oldum. İnsanların çoğunluğu aptal. Ve kamuoyu genellikle sahtekarların yalanlarıyla şekilleniyor. Bırakalım da herkes kendi bildiği yoldan kendini mahvetsin.
.
“Bozjhaklar, tek bir amaçla doğmuşlardır; insanlığı geçmişten gelen canavarlardan ve o canavarların kökenini bulmaya ant içmiş sınır tanımayan hekimleri ölümden korumak.”
...
“Ben, insanları değil insanlığı istiyorum. Ve tam bir sadakat arıyorum. Bu sadakati de, evdeki atımla bu köpeklerde bulduğuma inanıyorum. Bunlar benim sadık dostlarım. Böyle bir bağlılık ve sadakate ihtiyacım var benim. Onların ne kadar içten olduklarını hissediyorum. Beni bütün yönlerimle tanır onlar. Beraber konuşuruz, şakalaşırız, sohbet ederiz, sevinir
veya üzülürüz. Kısacası onlar benim dostum, ben de Tanrı’nın dostuyum.”
Müslüman toplumların her yönüyle görüş ve düşüncelerini bir an önce değiştirmeleri, maddeyi manadan, dünyayı ahiretten, aklı ve insanlığı dinden “daha öncelikli” görmeleri gerekmektedir. Çünkü kelime yazılmadan mana oluşmaz. Dünyasını berbat eden ahiretini âbâd edemez. İnsan olmayan Müslüman olamaz. Akıl yokken dine girilemez.
Temelleri Aydınlanma Dönemi düşünceleriyle atılan Modernist bakış açısına göre (1) insan doğası evrenseldir, (2) dünya bilinebilen, açığa çıkarılabilecek ve düzenli bir yerdir, (3) birey otonom, istikrarlı, amaçlı ve dengelidir, (4) bilim ve insanın akıl yürütme becerisi, insanlığı sosyal, siyasi ve kültürel olarak özgürleştirebilir, (5) modernitenin ileri
sürdükleri çoğu eğitimli nüfusun benimsediğidir ve sahip çıkanlara ciddi ekonomik ve siyasi gücü beraberinde getirecektir.
Nefsi körükleyen haznesi küçük kalbinize sahip çıkmadığınız müddetçe; insanlığı ve vicdanı yorumlamaya hakkınız yoktur.
Yaşar Kemal'in Kürt Raporu
*Kürt sorunu, Türkiye'nin demokratikleşme sorunudur. Kürtleri insan haklarından yoksun kılmakla dünyanın hiçbir yerinde demokrasi gerçekleşmez.
Sen ülkedeki on beş milyona yakın bir kitleyi bütün insan haklarından yosun kılacaksın, sonra da dünyanın karşısına çıkıp "ben ülkemde demokrasiyi gerçekleştirdim" diyeceksin. Üstelik
de bu korkunç yalanını, bu çağda insanoğluna yutturacaksın. İnsanlık unutmayalım ki, bizim demokrasimizin adını çoktan koydu. Buna "Örtülük Faşizm" diyorlar. Ha, bir de Asya tipi demokrasi diyorlar. Böylesi bir demokrasiyi dünyaya yutturmak ahmakça bir ham hayalden başka bir şey değildir.
* Sen gel kardeşimi Cumhuriyet kurulduğundan bu yana asimile etmeye
çalış. Ona yetmiş yıl ikinci sınıf vatandaş muamelesi yap. İşkence et. Toptan sürgünlerde süründür, yapmadığını bırakma. Asimile etmeye gücün yetmediği bu büyük insan kişiliğini dilinden, kültüründen insanından yoksun kıl. Böyle kardeşliğin de...
*Sonra da hep bir ağızdan bağırıyoruz."Bu Kürtler ne istiyor". Kardeşlerince gasp edilmiş
insanlığını istiyor. İnsanlığın da en asgarisini istiyor.
* Kürtçe çok gelişmiş bir destanlar, türküler masallar dilidir de. Kürtçe 12 yüzyıldan bu yana yazılı edebiyatın da dünya çapında büyük şairlerini yetiştirmiştir. Eğer 70 yıldır bu dilin önüne geçilmeseydi Kürt dili de büyük romancılarını, şairlerini yetiştirebilirdi. Ve bu aykırı dilden
gelen kültür Türk kültürünü besler, Türk kültürü de bu kültürün besler, ortaya bir Anadolu kültür zenginliğin çıkardı. İşte Örtülü Faşizm bu erişilmez zenginliğin önüne geçti.
*Kürt halaylarına, Kürt türkülerine Türk halayı türküsü demek ayıp değil mi? Sanki Türk halkının Kürt halkından eksik kalır yanı varmış gibi, Kürt halkının
kültürünü Türklere mal etmek, Kürt halkını küçümsemek, onu aşağılamak değil mi? Bu iki kültür birbirleriyle, sağlıklı olarak kaynaşsaydı, bugün Türkiye'nin görüntüsü insanlık için de çok başka olurdu.
*Kürtlerin kültürüne kavuşması onu zenginleştirmesinin kime ne zararı var? Ne zararı, sayılmayacak faydası var. Bu faydayı anlayabilmek için insanın
faşişt kafayla değil, insanı bilgili, dünyayı demokrasi insan haklarının ne menem şey olduğunu anlayacak kültürlü kafayla düşünebilmesi gerek.
* Türkiye'nin gerçek demokrasiye ulaşması gerçek demokrasi de kürt kimliğinin tanınmasına, Kürtlerin insan haklarına kavuşmasından geçer. 15 milyona yakın bir kitleyi sen ülkende her şeyden mahrum kıl, ondan sonra" ben
demokratım" de Kürtler başbakan, cumhurbaşkanı, milletvekili, general, büyük bürokrat oluyor, benim gibi yazar bile oluyor, daha ne istiyor bu Kürtler? Dilini istiyor sayın baylar, kültürünü kimliğini istiyor. Bu yüzyılda dilini, insanlığı zenginleştirmek istiyor.
Derneğe yeni başladığı günlerin birinde yağmurlu ve kapalı bir havaya rağmen güneş gözlükleriyle yardım istemeye gelen Mehtap’ı hatırladı. Aralarındaki kısa diyalogu aklından çıkaramıyordu o günden bu yana. Gözlüklerinin ardındaki mordan kırmızıya değişen renk tonlarıyla çerçevelenmiş gözlerinin yaşlarını silmeye çalışırken;
“Şiddet ancak
ölümle biter bu ülkede!” demişti.
“Ne demek şimdi bu, katil mi olacaksın?”
“Yok, ben Allah’tan korkuyorum ama ya o ya ben ölmedikçe kurtuluş yok!”
Mehtap’ın sesindeki çaresizlik Gülsün’ün bedenine saldıran bir virüs gibi yapışmıştı o an; hızla çoğalıyor, beyninin içinde koloni kuruyordu. Her şey boş görünmüştü, her ümit anlamsız. Ne
kendi çabası kendisini kurtarmaya yetecekti, ne de dernek, devlet, din, eğitim, insanlığı bu beladan kurtarabilecekti. Gülsün, Mehtap’ın bu tek cümlelik hükmünden dehşete düşmüş, içindeki geleceğe yönelik birkaç umut kırıntısı da eriyip gitmişti o gün.
Sf.232
Uzun yıllar önce insanlığı kaybettik.Sevgiyi,barışı merhameti ve şefkati kaybettik.Hareket eden ama cansız birer kuklalar haline geldik.