![Ferit Salim Sanlı](images/avatarlar/pexels-simon-migaj-747.png)
Alparslan Türkeş: Türkiye'nin realitelerine uygun bir rejimden bahsettiğimiz zaman siyasi rakiplerimiz tarafından "komünist" ithamına uğruyoruz. Davalarımızın milliyetçi bir görüşle ele alınması ve meselelerin çözümü için milli bir şuur uyandırılması gerektiğini söyleyince "nasyonal sosyalizmle", yani nazilik ve faşistlikle itham olunuyoruz. "Müspet ilim bütün
faaliyetlere önderlik etmelidir." dediğimizde "dinsiz" ithamı ortaya atılıyor. Dinin sosyal bir müessese ve halkın çoğunluğunun dininin İslamiyet olduğunu, bunun için bu realiteyi ele alarak ilim sahibi, iyi yetişmiş din adamlarına ihtiyaç bulunduğunu ve din adamlarıyla dini faaliyetten de toplum kalkınması için faydalanmak gerektiğini söylediğimiz zaman "gericilik"
ithamı karşımıza çıkıyor. Şimdi bütün bunlara yeni bir itham eklendi. Bizi "Yassıada mahkumlarını idam ettirenler" olarak tanıtmaya çalışıyorlar. Oysa yurt dışında bulunduğumuz bir sırada infaz edilen bu idamların başlangıcından beri aleyhinde bulunduğumuz, bizzat bu propagandayı yapanların dahi meçhulü değildir.
![Nurcan Özgür Gök](images/avatarlar/pexels-daria-shevtsova-161.png)
Bu yüzü için unutma çünkü ben senin bana yaptıklarından bir sonuç sağlayamayınca adamlarına teslim ettiğim ve sonunda bu hale gelen biriyim. Sıra sende hazır mısın?
![Erden Akbulut](images/avatarlar/pexels-elijah-o'donnell-4.png)
Talât Paşa’nın Berlin’deki yaverlerinden Arif Cemil (Denker), Alman, İrlanda, Hint ve Mısır milliyetçileri ile beraber konuşmacı olarak Nisan 1919’da Berlin Adlon Hotel’de düzenlenmiş olan ve özellikle İngiltere’yi hedef alan Mazlum Halklar Konferansı’na katılmıştı. “Ben ümid-i âtîyi güneşin doğduğu tarafta görüyorum. Bütün varlığımızla oralarda
çalışmak ve kuvvetlenmek lâzımdır,” diye yazan Talât Paşa da artık 1919 yılının sonuna gelindiğinde Şark’ta daha büyük siyasî manevralar için doğru zamanın geldiğine kanaat getirmişti. Bu açılımın iki hedefi vardı: Bir yandan Müslüman âleminde ortaya çıkan istiklâl ve ihtilâl hareketleri desteklenecek, diğer yandan bu gibi ihtilâlci faaliyetler için Sovyet
Rusya’nın yardımı aranacaktı. İttihatçı liderler 1919 yılının ilerleyen aylarında Almanya ve İsviçre’de bulunan ve Müslüman ülkelerden gelmiş olan ihtilâlcileri ve milliyetçileri bir araya getirerek daha sonra İslâm İhtilâl Cemiyetleri İttihadı ismini alacak olan yeni bir örgütlenmeye giriştiler.
Enver Paşa, İstanbul’dan ayrılmadan hemen önce adamlarına
Teşkilat-ı Mahsusa’nın “Umum Âlem-i İslâm İhtilâl Teşkilâtı” adı altında faaliyetlerine devam etmesi emrini vermişti.64 Talât Paşa’nın emri ile kurulan Karakol Cemiyeti’nin kuruluş ilkesi öncellikle “Avrupa Kapitalizm ve Emperyalizmi Aleyhine Asya İhtilâl-i Umumisi” olarak ifade edilmiş ama daha sonra “Hukuk-ı Beşer ve İstiklâl-i Millîyi Muhafaza Eder”
olarak değiştirilmişti.
![Yıldıray Kara](images/avatarlar/pexels-simon-migaj-747.png)
III. Murat'ın ölümünün ardından tahta geçen III. Mehmet, iradeyi büyük bir ölçüde Validesi Safiye Sultan ile paylaşmış veya ona bırakmıştı. Valide Sultan'da bundan istifade ederek istediği kişiyi sadrazamlığa getirtmiş ve istemediğini de bu mevkiden azlettirmişti. Bu sebeple dönem içerisinde on bir sadrazam görev başına gelmişti. Böylece bir istikrarsızlık
ortamı oluşmuş, uzun sürede bu istikrar yakalanamıştı. Sarayda baş gösteren bu istikrarsız ortam dışarıya da yansımış ve yeniçeri ve sipahilerin başını çektiği bir dizi ayaklanma baş göstermişti. Ayrıca askerler, ağır vergiler altında ezilmiş ve varını yoğunu yitirmiş köylüleri de rüşvetçi devlet adamlarına ve köylüleri ezen tımar sahiplerine karşı
kışkırtarak kendi saflarına çekmişlerdi. Bu şekilde gerçekleşen oluşumlar hemen sonrasında "Celali İsyanları" olarak kendini gösterecekti.
![H. Mustafa Eravcı](images/avatarlar/pexels-daria-shevtsova-161.png)
Neo Baas Hareketi, İslami değerlere ve temsilcilerine doğrudan meydan okuyan faaliyetlere girişti. Camiler dışında yürütülen bütün dini eğitim faaliyetleri ve vaazlar yasaklandı. Din adamlarına ve dini kurumlara yönelik müdahale ve baskılar arttı. Vakıfların idaresine el kondu. Bu icraatlara muhalif olanlar tutuklandı.
![Sezai Balcı](images/avatarlar/pexels-marius-venter-165.png)
Sağır ve dilsizlerin hükümdar saraylarında istihdam edilmelerinde hanedan üyelerine ve devlet adamlarına hizmet etmeleri güvenlik açısından konuşulan devlet işlerinin dışarıya yansıtılmaması gerekçesi önemli olmuştur. Başta Osmanlı idaresinde saray olmak üzere birçok birimde istihdam edilmiştir.
![M. Ali Alpar](images/avatarlar/pexels-daria-shevtsova-161.png)
"Sonra aynı günlerde, aradan iki gün geçmeden bir gün odama Fransa sefaretinden bir memur geldi ve bana bir kağıt uzattı. Açınca şaşırdım, Fransız Hükümeti bana Napoleon zamanında tesis edilen ve yabancı ilim adamlarına verilen akademi nişanının officier rütbesine layık görüldüğümü bildiriyordu. Böylece zannediyorum ki kadınlar arasında, laboratuvarda
çalışanlar arasında o devirde yabancı bir ilim nişanı galiba ilk ben almış oluyordum."
![Cornell Fleischer](images/avatarlar/pexels-leonie-fahjen-928.png)
Ali sınır boylarındaki yaşam koşullarının elverdiği ölçüde edebiyat etkinliğini devam ettirdi. Yeni şiirler yazdı ve 982/1574'te Divan'ına son halini verdi. İstanbul'daki bir tanıdığına Bosna'dan gönderdiği nükteli bir mektubun da tanıklık ettiği gibi, edebiyatçı dostlarıyla yazışmayı sürdürdü. Sözü edilen mektup Ali'nin o yıllardaki toplumsal ve dinsel
tutumları konusunda bir fikir vermektedir. Mektup o sırada Selanik'te görevli bulunan Mahmud Çelebi adlı birinin, İstanbul'da oğlancılığıyla nam salmış bir arkadaşının kendisinden bir konuda bilgi istediğini iletmesi üzerine yazılmıştı. İstanbullu tehlikeli bir hastalığa yakalanmış ve eğer iyileşirse oğlanlardan vazgeçeceğine resmen yemin etmişti. Gerçekten de
iyileşmiş, ama sağlığıyla birlikte eski arzuları da geri gelmişti. İstanbul uleması yeminle nedamet getirdikten sonra yeminden dönmenin meşru bir yolu olmadığını söylediğinden zavallı adam Mahmud Çelebi'ye Selanik hahamlarından eski eğilimlerine izin verecek bir yasal yöntem bilip bilmediklerini öğrenmesi için yalvarıyordu. Yahudi bilginlerden olumsuz yanıt alan Mahmud
Çelebi de Katolik ve Ortodoks papazların görüşlerine başvurması için arkadaşının isteğini Ali'ye iletmişti. Ali mektubunda sorunu Venedikli, Sırp ve Hırvat din adamlarına danıştığını ve hepsinin de yeminin bozulamayacağını söylediğini belirtir. Sonra da adama sorununu çözecek bir yol önerir; kadınları denemesini, karşı cinsle ilişkinin hem daha zevkli ve
sağlıklı hem de daha erkekçe olduğunu söyler.
![Baha Mutlu Aydın](images/avatarlar/pexels-daria-shevtsova-161.png)
"Fikri hür, vicdanı hür, irfanı Hür idare adamlarına ihtiyaç var."