Şiirsel düşüncenin sadece 'ham ve cılk bir duygu hali' olarak anlaşılmasını eleştiren Necip Fazıl, temellerini Mutlak Hakikat ve Allah üzerine kuran şiirsel düşünceyi, sırlı ve rumuzlu bir dille, yani fikirle duygunun ara çizgisinde meydana gelen 'duygulaşmış düşünceler' olarak belirlemektedir.
![Hülya Altunya](images/avatarlar/pexels-elijah-o'donnell-4.png)
Necip Fazıl, toplum uyurken, şairin toplumun rüyasını gördüğünü ve onun sayıklamalarını muhafaza ederek ortaya çıkarttığını düşünmektedir.
![Hülya Altunya](images/avatarlar/pexels-daria-shevtsova-161.png)
Şiirsel söyleyiş tarzı, hakikatin sanatsal imgelerle açığa çıktığı yerdir.
![Hülya Altunya](images/avatarlar/pexels-simon-migaj-747.png)
Görsel düşünmede, modern dönem bireyleri, sürekli akan elektronik ortamdaki bilgilerin görsel boyutunda sörf yapmaktan öteye geçememektedirler. Her ne kadar "Ekranlar yeni görme ve anlama biçimlerine açılan kapılardır." iddiası, düşünmenin ve anlamanın geliştirildiğini zannettirse bile soyuta dönüşmeyen düşünme, derinlik kazanmadan akıp gitmektedir.
![Hülya Altunya](images/avatarlar/pexels-marius-venter-165.png)
Şiirde hakikatin mantıksal yapısı ortaya çıkmasa bile estetik, tecrübî ve ruhanî tezahürleri bilinebilir.
![Hülya Altunya](images/avatarlar/pexels-leonie-fahjen-928.png)
Bilinenler zihinde, zorunlu bir düzene girdiklerinde ve o, bilinenlerin sureti, tek bir düzende karar kıldığında, zihin, bilinenlerden, talep edilen bilinmeyene intikal eder ve bilme eylemi böylece ortaya çıkar veya bilgi oluşur.
![Hülya Altunya](images/avatarlar/pexels-elijah-o'donnell-4.png)
Varlık ve hakikat kelimelerini aynı anlamda kullanan Gazzâlî, düşünebilen her türlü şeyin dört çeşit varlığa sahip olduğu görüşündedir. Bunlardan ilk ikisi; şeyin kendi nefsindeki hakikati ve şeyin kavramı tüm insanlarda aynıdır, değişmez. Son iki varlık türü olan söz ve yazı ise milletlere göre değişmektedir.
![Hülya Altunya](images/avatarlar/pexels-leonie-fahjen-928.png)
Özellikle aklî meselelerde, aklın yanılması, şaşırması, vehmin ya da hayalin çarpıtma ihtimalinin fazla olması nedeniyle aklî bir ölçüte ihtiyaç duyulur. Aklın berraklığının korunması, araştırma ve doğru düşünmede terazi ve zihnin parlatıcısı olması için mantık ilmi öğrenilmelidir. Nasıl ki şiirin ölçütü aruz, gramerin ölçütü irap ise akıl
yürütmelerinin ölçütü de mantıktır.
![Hülya Altunya](images/avatarlar/pexels-daria-shevtsova-161.png)
Hakikatin bilinmesindeki araç olarak mantık bilimi, akıl ilkeleri, beş tümel ve kategoriler teorileri ile düşünmede görelilikten, anlam farklılaşmalarından ve öznellikten sakındırmayı amaçlamaktadır.
![Hülya Altunya](images/avatarlar/pexels-elijah-o'donnell-4.png)
Şiir, duygu yoğunlaşmasının bir düşünsel yapı içinde; anlam, ölçü, ses ve ritim öğelerini içerecek biçimde dile getirilmesidir.
![Hülya Altunya](images/avatarlar/pexels-riccardo-bresciani-307.png)
Çocuklara yabancı dil öğretiminde manzum sözlük okutulmasının faydasını şair Şemsî (17.yy.) şöyle ifade etmektedir:
"Nazımla bir sabî okursa lüğât
Hızr veş nûş ider ol âb-ı hayât"
bu beyitte şiirsel dille yazılmış yabancı dil sözlüklerinin dil öğrenimine yeni başlayan çocuklar için can suyu gibi kıymetli olduğu îmâ edilmektedir.
![Hülya Altunya](images/avatarlar/pexels-daria-shevtsova-161.png)
Paul Valery'e göre şiir ile düz yazı arasındaki farklılık, yürümekle dans etmek arasındaki farklılığa benzer.
Yürüme eyleminde, insanın bacakları ve gövdesi, kendi dışındaki amaca hizmet eder; bir yerden başka bir yere gitmenin aracı durumundadır. Oysaki dansta yapılan hareketlerin kendi dışında bir amacı yoktur zira amacı kendisidir.
Nesirde
de, dil bir mesaj iletmenin aracıdır. Mesaj verildikten sonra sözcüklerin önemi kalmaz. Buna karşın şiirde dikkat, sözcüklerin işaret ettiği mesaj üzerinde değil, sözcüklerin kendisi üzerinde yoğunlaşır. Şiirde mesaj dilin kendisinden ayrılmaz.